sabahattin ali okumayı severim. bu olumlu ön kabulle "içimizdeki şeytan" kitabını okumaya başladım. ama üzülerek söylemeliyim ki "içimizdeki şeytan" bir "kürk mantolu madonna" veya bir "kuyucaklı yusuf" değil.
sabahattin ali okumak, şüphesiz insana değerli ve nitelikli bir metin okuyor hissi uyandırıyor. ne var ki bu romandaki hikaye kurgusunun beni tatmin etmediğini söyleyebilirim. daha iyi kurgulanmış, işlenmiş bir olay örgüsü beklerdim açıkçası. hikayenin kendisi dahil, kahramanlar arasındaki bazı diyaloglar olmamış izlenimi uyandırıyor. en azından sabahattin ali standartlarında değil. romanı okurken yer yer olmamış dediğim, gözüme batan, yerine oturmayan bazı şeyler olduğu hissine kapıldım. itiraf etmeliyim ki bu hisler azdan biraz daha fazlaydı.
"içimizdeki şeytan" 1940'lı yılların anlatıldığı bir roman. bir devlet kurumunda zoraki çalışan ömer ile konservatuvar öğrencisi macide arasında vuku bulan imkansız bir aşk hikayesidir anlatılan. ömer'in macide'ye arkadaşlık teklif ettiği ve özetle "seni seviyorum" konuşması hem doğallığı hem de samimiyeti sebebiyle türk edebiyatına damga vuracak konuşmalardan birisidir. tekrar tekrar okunulası bir "sevgi" serenad'ıdır. (gençlere bu kısmı okumadan görüşmelere gitmemeleri şiddetle tavsiye olunur s.80-81)
ömer, sabitesi olmayan, değişken bir karaktere sahiptir. buna karşılık macide ve ömer'e alternatif kurgulanan bedri karakteri oldukça ağırbaşlı, mantıklı kişilerdir. ömer ile macide evlenirler. ne var ki evlilikleri ancak üç ay sürecektir. zira ayrı dünyaların insanlarıdırlar. karakterleri birbirine zıt özelliktedir. aralarındaki tek bağ sevgidir. bu sevgi de maalesef karın doyurmamaktadır. netice olarak ömer, çareyi halen çok sevdiği karısını, macide'nin liseden müzik hocası olan bedir'e bırakarak ortadan kaybolmakta bulur. ömer, karısını o kadar çok sevmektedir ki onunla yaşayıp, onu mütemadiyen mutsuz etmek istememektedir. bunun için kendi sevgisini feda eder ve isterse bedir'in karısıyla evlenebileceğini bile söyler. romanın sonunda da macide ile bedir, ömer'in aradan çıkmasına adeta sevinmiş gibidirler ve evlenme planları kurarlar. romanın özellikle bu kısmını çok inandırıcı bulduğumu söyleyemem. hatta romanda beni en rahatsız eden yerlerden biri de bu kısım oldu. yazarın bu senaryosunun türkiye toplumundaki değerlerle, aile yapısıyla bağdaşabileceğini söylemek oldukça güç. yazarın bunu bilmiyor olması ve düşünmemiş olması da bence düşük bir ihtimal. sabahattin ali, roman değil de; kağıt üstünde bir piyes ve yapay diyaloglar yazmış gibidir.
macide'nin, ilk olarak ömer'in daha sonra da bedir'in evlilik tekliflerini hiç düşünmeden, nazlanmadan kabul etmesinin bu romana özgün olduğunu ve beni okurken keyiflendirdiğini söyleyebilirim. ama bu davranışın inandırıcı ve gerçekçi olmadığını da teslim etmeliyim.
"içimizdeki şeytan" ikinci dünya savaşı öncesinde türkiye'deki aydınların, sanatçıların durumlarını betimlemesi açısından önemlidir. romanda ismi geçen şairler, yazarlar ve gazeteciler durmadan birbirlerinin arkasından konuşan, birbirilerinin kuyusunu kazan kişilerdir. sabahattin ali, bu zevatı özellikle menfaatçi, düzenden yana yer alan, sığ kişiler olarak göstermeyi tercih etmiştir. roman yazıldığı dönemde çok tartışılmış, hatta romanda eleştirilen aydınlardan bazılarının necip fazıl ve nihal atsız olduğu bile söylenmiştir. romanda türkiye toplumundaki aydın ve sanatçı kesime sağlam eleştiriler vardır.
romana ismini veren "şeytan" bir leitmotif'tir. roman başkişisi ömer, kitap boyunca başına gelen kötülüklerin, aksiliklerin, olumsuzlukların sebebi olarak şeytan'ı gösterir. romanın sonunda kendisiyle yüzleşme cesareti göstererek bunların şeytanın değil kendi suçu olduğunu itiraf eder. şeytandan bildiğimiz şeylerin aslında kendi tembelliğimizden ve cahilliğimizden olduğu tespitinde bulunur. bu sav'ını temellendirdiği paragraf aşağıdadır:
"isteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mes'ulünü bulmuştum: buna "içimdeki şeytan" diyordum.
müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum.
halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... "içimizdeki şeytan" pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... "içimizdeki şeytan" yok... içimizdeki aciz var... tembellik var... iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.."
"içimizdeki şeytan" romanında sabahattin ali klasına yakışır tarzda kişisel- toplumsal tespitler, eleştiriler, yargılar ve aforizma niteliğinde sözler fazlasıyla mevcut. roman boyunca sabahattin ali'nin muhalif bakış açısını gözlemek mümkün. roman, barındırdığı teknik kusurlara ve yer yer inandırıcılık problemlerine rağmen "bir sabahattin ali romanı" markası taşımakta ve bu yüzden de okumaya değer niteliktedir.