30 Eylül 2015 Çarşamba


ahmet ümit- beyoğlu’nun en güzel abisi



roman, ahmet ümit tarafından 2013 yılında yazılmıştır. polisiye bir romandır.

yılbaşı gecesi, tarlabaşı’nda öldürülen bir mafya mensubunun cinayetini çözme çabası, romanın konusunu oluşturur. cinayeti çözmekle görevli kişiler; -ahmet ümit’in diğer  romanlarında olduğu gibi-  başkomiser nevzat, yardımcıları ali ve zeynep komiserdir.

romandaki tarlabaşı tasvirleri, sokak hayatı, sokakların görünmez kuralları, mafya arasındaki racon kesmeler, hesaplaşmalar, gece hayatı, gazinolar, eğlence hayatı, mafya alemindeki efsane aşklar, kadın savaşları, madde bağımlısı çocuklar… akılda kalıcı bir anlatımla, okuyucu zihninde hayat buluyor.

romanı okurken aklıma önceki yıllarda izlediğim ejder kapanı filmi geldi. bu filmde uğur yücel başkomiseri, kenan imirzalıoğlu ve berrak tüzünataç da yardımcılarını oynuyordu. film ile roman arasındaki benzerlikler dikkatimi çekince romanı bitirdikten sonra film ile ilgili, netten şöyle kabaca, bir araştırma yaptım. filmin senaryosundaki karakterlerin daha önce yazılmış olan ahmet ümit romanlarındaki karakterlerden aparılmış olabileceği ile ilgili birkaç yazıya rastladım. hafızamın beni yanıltmamış olmasına sevindim.

genel olarak cinayetin işleniş biçimini, komiserin çözmeye dair çabalarını, katili ortaya çıkarmaya dair ipuçlarını zekice ve yaratıcı bulmadığımı söylemeliyim. katilin kimliği ve cinayeti neden işlediği de beni tatmin etmedi açıkçası. ahmet ümit’in üslubunun da yaratıcılıktan uzak olduğunu  ifade edeyim. bir olay yeri kamerasına yansıyanlar edasıyla anlattığı romanına bir yaratıcı yazarlık sosu, bir kurgu çeşnisi katmayı becerememiş zannımca. yani romanı okuduğumuzda polisiye olması ve diğer romanlarıyla aynı olan kahramanlarını bir tarafa bırakırsak; metin bize ahmet ümit’e ait olduğunu fısıldamıyor. ahmet  ümit kendine ait bir üslubu olduğunu, bu romanda okuyucuya gösteremiyor. bu yönüyle bana yaratıcılıktan ve üsluptan yoksun bir roman gibi geldi; beyoğlu’nun en güzel abisi.

romanla ilgili beni rahatsız eden diğer bir şey de; romanın ismi: beyoğlu’nun en güzel abisi. yazar romanın birden fazla yerinde kendisiyle özdeşleştirdiği roman kahramanı başkomiser  nevzat’a bu sıfatı uygun görüyor. bunun kendisine beyoğlu esnafı tarafından verilmiş bir lakap olduğunu gerçeklikten uzak bir anlatımla anlatmaya, okuyucuyu buna inandırmaya çalışıyor. ben ise bunun yazar ahmet  ümit’in kendi romanında, kendi piar’ını yapması olarak okudum nedense. yazarın “beyoğlu’nun en güzel abisi” sıfatını, bundan sonraki hayatında anılmak istediği bir lakap olarak kurguladığını düşünüyorum. nitekim bu şüphem de gerçeğe dönüşmüş durumda. sosyal medyada, orda, burda  ne zaman ahmet  ümit adı geçse; hemen arkasından “beyoğlunun en güzel abisi” ünvanı yapıştırılır oldu. kendi doğal mecrasında, kendiliğinden oluşabilecek bir “tanımlamaya” yazarın bile isteye ve göstere göstere müdahalesi, yazarın kendisine verilecek sıfatı bile okuyucuya bilinçli olarak dayatma çabası bana ahlaki, -en hafif tabiriyle- şık gelmedi açıkçası.

romanı okurken ve sonrasında edindiğim izlenim; ahmet ümit, romanı çok satsın ve gündem oluştursun diye türkiye’de ne kadar netameli konu varsa hepsini romanına  boca etmeye  çabalamış. bu yönüyle yazarın bu romanını, sinemamızın düşünceli çocuğu mahsun kırmızıgül’ün filmlerine de benzetmedim desem yalan olur. mahsun kırmızıgül de filmlerinde toplumun ne kadar kanayan yarası, ne kadar ihmal edilen mevzusu varsa işlemeye bayılır ya…

bu iddiamı desteklemek adına; romandan çıkardığım bazı temaları başlıklar halinde kısaca sıralayayım:

gezi parkı: sokak çocuklarının ağzından gezi parkı direnişi. geziye katılanlar çok cesurlarmış, yiğitlermiş, kahramanlarmış. tarlabaşı'ndaki çocuklar, kendilerine mesken tuttukları gezi parkında artık uyuyamıyorlarmış; çünkü ağaçlardan gezi direnişi sırasında ölen kişilerin sesleri, uğultuları sabaha kadar parkı inletiyormuş. (geziye selam)

6-7 eylül olayları: 1955 yılında, demokrat parti iktidarında kıbrıs’taki türklere, rumlar  tarafından yapılan zulme tepki olarak başlatılan ve iki gün süren istanbul’daki rum, ermeni ve yahudi azınlıklarının dükkanlarını, evlerini, mallarını talan olayları. yazar sevgilisi evgenia’nın teyzesini yurtdışından getirerek romanına konuk etmiş ve ondan 6-7 eylül tecrübelerini kısa ve yüzeysel olarak, çeşni babında aktarmıştır. (avrupa’ya, azınlıklar’a,  gayr-ı müslimler’e selam)

namus cinayetleri-kadına şiddet: babadan zengin bir stk yöneticisi kadın aktivist, tarlabaşı’nda kurduğu sığınma evinde; şiddet gören ve/veya  namus cinayetine kurban gitme ihtimali olan kadınları, evsiz çocukları, eşcinselleri, travestileri -velhasıl ne kadar toplum mağduru kişi varsa-  ücretsiz, vicdan namına kabul ediyor. bu ev o kadar renkli, mutlu, huzurlu ki… (sokak çocuklarına, feministlere, kadın/namus cinayetlerine, lgbt’ye selam)

kentsel dönüşüm: tarlabaşı’nın kentsel dönüşümü kapsamında ortaya çıkan rant  üzerinden iktidar eleştirisi. mafya üyeleri, evleri mahalleliden cebren, hile ve tehditle alıyor, sonradan bu evleri ederinin çok üstünde bir müteahhide müteahhitlere satıyor, olan gariban mahalleliye oluyor.  tepedekilerin ise keyfine diyecek yok… (iktidarı sevmeyen bütün muhalif güçlere selam)

özetleyecek olursak; romanda biraz gezi parkı, biraz azınlıklar bağlamında 6-7 eylül olayları, biraz evsiz kadınlar, kadına şiddet, namus cinayetleri, lgbt hakları, biraz sokak çocukları, biraz tarlabaşı, biraz kentsel dönüşüm, rant. çokça herkese selam çakma, göz kırpma gayreti ve telaşı, çokça iktidar eleştirisi…

yukarıda zikrettiğim başlıklar sadece ilk bakışta dikkatimi çeken başlıklar. daha titiz bir çalışmayla bunlar derinleştirilebilir. kanımca ahmet ümit, toplumun ne kadar çok kanayan yarası varsa, romanına malzeme olarak kullanmaya bir hayli heveslidir. Bunun arkasında yatan motivasyonun birden fazla sebebi olabilir. bu her şeyi anlatma çabası, romanı dağınık kılmış, romanı bütünsel bir  yapıdan ziyade, parça parça kolajlardan oluşturulmuş bir yamalı bohçaya dönüştürmüştür.

ez cümle, beyoğlu’nun en güzel abisi romanına baktığımda zekice kurgulanmış bir cinayet  romanından çok, her tarafa mesaj verme kaygısıyla oluşturulmuş, siyasi alt metni olan bir roman görüyorum.