3 Ocak 2013 Perşembe

oğuz atay- günlük


günlük kitabı, rahmetli oğuz atay'ın düzenli olmasa da yedi yıl boyunca tuttuğu günlük yazılarını içeriyor. kitabın güzel tarafı yazarın el yazısının karşısına matbu harflisinin de konmuş olması. oğuz atay'ın güzel bir el yazısı var.

şahsım adına kitabı bir çırpıda okuduğumu ve okumam boyunca büyük zevk aldığımı söyleyebilirim. günlükten öğrendiklerim de cabası. günlüklerini okuduktan sonra oğuz atay'a yakınlığım daha da arttı. atay, son zamanlarında yalnızlıktan ve anlaşıl(a)mamaktan fazlasıyla şikayetçi. yazdıklarının edebiyat ortamlarında makes bulmadığını kendisi de görüyor ve soruyor da zaten "ben burdayım sevgili okur, sen nerdesin?"

atay günlüğünün ilk sayfasında, sevgilisi sevin, yurt dışına gittiğinden ve kendisi de kimseyle konuşmak istemediğinden bu defteri aldığını söyler. "bu defter kaydetsin beni. dert ortağım olsun. kimseye söyleyemeden, içimde kaldı, kayboldu dediğim düşüncelerin, duyguların aynası olsun. kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. canım insanlar! sonunda, bana, bunu da yaptınız." diye yazar.

günlük, aynı zamanda yazarın yazmayı tasarladığı romanlarının, hikayelerinin, tiyatro oyunlarının oluşturulduğu, bunlarla ilgili notların tutulduğu, teknik kurguların planlandığı bir görev de ifa ediyor. dolayısıyla okur günlüğü okurken atay'ın eserlerini oluştururken ki çalışma, yazma tekniklerini de yakından görmüş oluyor. bu yönüyle bence çok değerli. günlük bir edebiyat laboratuvarı hüvviyetinde.

günlükten yola çıkarak yazarın kimselerce anlaşılmadığına tanıklık ediyoruz. eleştirmenler yazarın yazdıklarına tepkisiz kalmaktadır. yazarın buna canı fena halde sıkılır. dönemindeki yazarları da isim vermeden eleştirir atay. basit yazdıklarından dem vurur. edebiyat camiasında cepheleşmeler, çeteleşmeler olduğunu söyler. edebiyat camiasında da tekelleşme olmuştur. köşe başlarını belli başlı kimselerin tuttuğunu, bunların istediklerini göklere çıkarttıklarını, istemediklerini ise yerin dibine batırdıklarını söyler. edebiyat eleştirmenlerinin kendi yazdıklarına kayıtsız kalmalarını ise yazdıklarını anlamamalarına bağlar.

oğuz atay, çok okuyan bir tiptir. hatta belli dönemlerde evine kapanır. bol bol roman teorisi kitapları okur. bu dönemlerde mümkün olduğunca sokağa çıkmamaya çalışır. planlı okumalar yapar. iyi bir okurdur atay. yabancı klasikleri okur. türk edebiyatından özellikle üç ismi değerli bulur. bunlar halit ziya uşaklıgil, ahmet hamdi tanpınar ve kemal tahir'dir. bu üçlünün yazdıklarıyla ayrı alakadar olur ve kafa yorar.

günlüğünde bir üçleme roman yazmak istediğini söyler atay. "devlet", "toplum" ve "birey" isimlerinde olacaktır bu üçleme. ayrıca "türkiyenin ruhu" adında bir roman da yazmaktadır. ne yazık ki bunları tamamlayamadan öldü oğuz atay. kim bilir, belki düşündüklerini yazmış olsaydı bugün çok farklı bir edebi iklimde olurdu türkiye.

1970 yılında ilk romanı tutunamayanları yazan oğuz atay, aramızdan sadece yedi yıl sonra 1977'de ayrıldı.  anlayacağınız edebiyatımızdaki oğuz atay efsanesi sadece yedi yılın mahsulü. aramızdan erken ayrılması edebiyatımız için büyük bir kayıp. ruhun şad olsun oğuz atay.

sözü yazının ustasına bırakarak bitirelim:

düşüncem geç gelişti, biraz geç başladım; biraz da erken bırakmak zorunda kalıyorum. (ölümünden iki ay önce günlüğünden)

geleceğini kaybetmek, yaşanan zamanı da boşlaştırıyor. (kanserle yüzleşirken)

acıklı not: günümüzde kitapları basım rekorları kıran oğuz atay'ın, hayattayken hiçbir kitabı ikinci kez bile basılmamıştır. şimdi gel de atay(ist) olma !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder