efendim tanpınar üstada devam. kitabımız beş şehir. tanpınar, kitabı üstadı, dostu ve en önemlisi de ustasına; yahya kemal'e ithaf etmiş. ilk başlarda tefrika halinde yayınladığı dört şehir'e ek olarak konya'yı da katarak kitap halinde basmıştır beş şehir'i.
kitapta sırasıyla ankara, erzurum, konya, bursa ve istanbul şehirleri yer almakta. kitap esasen bir şehrengiz. bir şehir güzellemesi. tanpınar, kitabın önsözünde kitabın yazılış gayesini açıklar: "hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ve yeniye karşı beslenen iştiyak." yazar, beş şehir kitabını çeşitli tesadüflerle bulunduğu şehirlerden hareketle yazmıştır. tanpınar, ya edebiyat öğretmenidir, ya müfettiştir veya görevli gitmiştir bu şehirlere.
kitabın en güzel tarafı bu şehirleri tanpınar'ın kaleminden okumak. zira tanpınar, şair kimliği dolayısıyla bize bir şehir tarihçisinden, turizmciden, arkeologtan, mimardan fazlasını vermekte. mazi, yaşanılan an ve ati şairin kaleminde mezc olmakta. tanpınar şehirleri tasvir ederken kendi izlenimlerinden, evliya çelebinin şehir ile ilgili anektodlarından, şehrin folklorik özelliklerinden, mimari yapılarından, musikiden, halk hikayelerinden sıklıkla yararlanır. bize de sadece tanpınar'ın yazabileceği bu müstesna şehrengizleri keyifle okumak düşer.
ankara
ankara, tanpınar'a daima dasitani ve muharib görünmüştür. tanpınar'ın muhayyilesinde ankara, millli mücadele yıllarında yeni kurulmakta olan başkent ankara'dır. ankara kalesi önemlidir. ilk yerleşim yerleri kalenin eteklerinde olmuştur. atatürk'ün ağzında sigarayla tepeye çıktığı fotograf ankara kalesi ile birlikte canlanır tanpınar'ın muhayyilesinde.
ankara'nın en mühim hadisesi ve konuşulan tek adamı mustafa kemal atatürk'tür.
hacı bayram veli, ankara bahsinde anlatılan önemli bir zattır. fatih sultan mehmed'in hocası akşemseddin, bir gece rüyasında boynuna geçirilmiş bir zincirin hacı bayram veli'nin elinde olduğunu görür. mürşidinin hacı bayram veli olacağını anlar ve yollara düşer. ankara'ya gelir. hacı bayram veli'nin dergahına intisap eder fakat iltifat görmez. akşam yemeği vakti hacı bayram veli bütün müridlerine kendi eliyle çorba dağıtır, ancak sıra akşemseddin'e geldiğinde onu atlar, çorba vermez. kalan çorbayı da dışardaki köpeklerin çanağına boşaltır. akşemseddin gider, köpeklerle birlikte çanaktan çorba içer. bunu gören hacı bayram veli akşemseddin'de kibirden zerre bulunmadığını anlar ve onu tekkesine talebe olarak kabul eder. akşemseddin daha sonra kaderin bir cilvesi olarak hacı bayram veli'nin halefi olur.
hacı bayram veli'nin insanla kainatı beraberce oluş halinde gösteren meşhur dizeleri şöyledir:
nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır gördüm,
ben dahi bile yapıldım, taş u toprak aresinde.
erzurum
tanpınar, erzurum lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmıştır.
tanpınar erzurum'u ölüm şehri olarak tasvir eder. birinci dünya harbinde 60.000 olan şehir nüfusu 8.000'e kadar gerilemiştir. buna rağmen erzurum milli mücadele'ye ön ayak olmuş ve milli mücadele erzurum'dan başlamıştır.
evliya çelebi, erzurum'da gümrük katipliği yapmıştır. tanpınar, erzurum'un bir mahallesine veya semtine evliya çelebi'nin isminin verilmesi gerektiğinden bahseder.
bir zamanlar trabzon- tebriz ticaret kervan yolu nedeniyle erzurum, istanbul ve izmir gümrüğünden sonra en işlek gümrüktür.
kışlar uzun sürdüğü ve insanlar uzun kış gecelerinde kahvelerde toplanıp sohbet ettikleri için erzurum insanı hazır cevap ve nüktedandır. esprilidir. mizah duygusu gelişmiştir. erzurumlu zakir bey bunlardan biridir. ermeni nüfusunun türk nüfusundan çok olduğunu iddia eden avrupalı müfettişe ermeni mezarlarını göstererek, -nerde mezarları, bunlar ölülerini yemediler ya! diyerek hazır cevaplık örneği vermiştir.
tanpınar, atatürk'ün erzurum lisesi'ni ziyareti sırasında kendisiyle konuşma fırsatı bulmuştur.
erzurum'da uzun kış gecelerinde battal gazi destanı, aşık kerem hikayeleri okunmaktadır.
konya
tanpınar, konya lisesi'nde edebiyat öğretmenidir.
konya, bozkırın çocuğudur. konya, insanı ya bir sıtma gibi yakalar, kendi alemine taşır; yahut da ona sonuna kadar yabancı kalırsınız.
selçukluların önemli liderlerinden olan alaeddin keykubat aynı zamanda mimardır. konya kalesinin planını kendisi çizmiştir. bir ziyafette oğlu tarafından zehirlenmiştir.
anadolu türkleri ve konya iki büyük olay arasında sıkışmıştır. haçlı seferleri ve moğol istilası. türklerin anadolu'da yerleşik hayata geç girmelerinde bu iki hadisenin önemi büyüktür.
anadolu'da alevilikle birlikte hayderilik, kalenderilik, melamilik gibi tarikatler vardır.
selçuklu mimarisinin en zengin tarafı binaların cephesidir. cephede çadır motifleri işlenir. ince minarenin cephesi tiftikten dokunmuş bir sultan çadırına benzer.
konya, mevlana- şems, sadreddin konevi, kubbe-i hadra.
mevlana şems ile tanıştıktan sonra yanında rübabı ile gezen, her coştuğu yerde sema eden bir adam olmuştur.
mevlana şems öldükten sonra kendisine arkadaş ve sırdaş olarak çelebi selahaddin'i seçmiştir.
mevlevi tekkesinde şu sözler şiardır:
gel gel kim olursan gel
kafir de olsan yahudi veya putperest de olsan gel
dergahımız ümitsizliğin dergahı değildir
yüz defa tövbeni bozmuş olsan yine gel.
bursa
tanpınar, şimdiye kadar gördüğü şehirler arasında "bursa kadar muayyen bir devrin malı olan bir başka şehir görmediğini" söyler.
evliya çelebi bursa'dan söz ederken "ruhaniyetli bir şehirdir" der.
keçeci fuad paşa bursa için "osmanlı tarihinin dibacesidir" tabirini kullanır.
gümüşlü, muradiye, yeşil, nilüfer hatun, geyikli baba, emir sultan, konuralp.
bursada yeşilin manası çok başkadır, o ebediyetin rahmani yüzüdür. yeşil türbe, yeşil cami der demez ölüm muhayyilemizdeki çehresini değiştirir.
bursa osmanlı devletinin kurulduğu şehirdir. kaynaktır. çınardır. osman bey şeyh edebali'nin kızı malhun hatuna tutulur. şeyh, kızını osmana vermek istemez. osman, şeyhin evinde yattığı bir gece şu rüyayı görür. şeyh edebali'nin göğsünden bir ay çıkar ve büyüyerek tam bedir halinde osman'ın koynuna girer. o zaman osman'ın göğsünden üç kıtayı dallarının arasına alan, büyük bir çınar ağacı büyür. böylece osman, imparatorluğun bütün zafer tarihini rüyasında görür. rüyayı dinleyen edebali kızını osman'a vermeye razı olur.
bursa ilk önce edirne'nin kendisine ortak olmasına, sonra istanbul'un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl için için ağlamıştır. her ölen padişahın, her öldürülen şehzadenin cenazesi şehre getirildikçe bursa'nın kalbi bir kez daha burkulur. -benden uzak yaşıyorlar, ancak öldükleri zaman bana dönüyorlar. bana bundan sonra sadece onların ölümlerine ağlamak düşüyor, der.
bursa, sudan ibarettir. kara çelebizade aziz efendi bursa'ya yüzlerce çeşme yaptırmıştır. günün her vaktinde bir yerlerde durup kulağına gelen su seslerini dinlemeye bayılır.
andre gide, bursa'daki yeşili en iyi anlayan yazardır.
iklimimizde gülden sonra bayramı yapılacak tek çiçek; erguvan'dır.
kul hasan:
arı biziz, bal bizdedir,
bahçe biziz, gül bizdedir.
istanbul
beş şehir kitabında en uzun bahis istanbul bahsidir. 91 sayfa boyunca istanbul anlatılmaktadır.
tanpınar, istanbul babam için; eşi bulunmayan büyük camilerin, güzel sesli müezzinlerin ve hafızların şehridir, der.
beyoğlu, paris taklidi olması hasebiyle yoksulluğumuzu, üsküdar ise kendimize yeten değerlerimizi, mirasımızı sembolize eder.
istanbul yangınları yüzünden otuz, kırk senede bir yeni baştan yapılır.
eski istanbul bir terkibti. bu terkib; manalı-manasız, eski- yeni, yerli- yabancı, güzel ile çirkinin bir terkibiydi.
eski istanbul'un bayramları başka olurdu. bayram sabahı güneş bile başka türlü, adeta ruhani doğardı.
mimar sinan geldiği zaman imparatorluk mimarlığının iki problemi vardı. bunlardan biri kubbe, öteki de cephelerin düz duvar biteviyeliğiydi. sinan, ikisiyle de oynadı. kubbeyi içerden mabedin üstüne mesnetileriyle alakası görünmeyecek şekilde astı. dışardan yarım kubbe küçük gerdanlık kubbeler şeklini verdi.
mimar sinan, istanbul mimarisine damgasını vurmuştur. mihrimah sultan camisi, rüstem paşa, piyale, kılıç ali, sokollu camileri, medreseleri, su kemerleri, türbeleri, çeşmeleri, sarayları, köşkleri, küçük mescitleri ile istanbul'u baştan başa fethetmiştir. sinan, bir ananeyi tek başına tüketen, kendinden sonra gelene pek az şey bırakan bir sanatkardır.
kanuni, baki ve sinan aynı dönemde yaşamışlardır. kanuni baki'yi boğaz gezmelerine götürürmüş. kanuni ölünce baki, kanuni mersiyesi'ni yazmış. mimar sinan ile baki tanışırlar mıydı acep?
büyük mimarlarımız daima eserlerinin yanında birkaç çınar veya serviyi eksik etmezlerdi. bilirlerdi ki toprağa emanet edilmiş bir ağaç, mahalleye, semte hatta cemiyete, bütün bir imana emanet edilmiş bir değerdir. iki ağaç türk mimarisinde, muhayyilesinde ve sanatında iz bırakmıştır: çınar ve servi.
yapmasını çok iyi bilen şark, muhafaza etmesini bilmez.
eski istanbul konaklarında sahiplerinin zenginliğine göre altmış, yetmiş cariye ve köle yaşardı. konaklar ahşaptan yapıldığı için yangınlarda kül olurlardı. konaklardaki halı, kumaş, kürk, sanat eşyası, yazma kitap, mücevherler, kısacası her yangında bir servet kaybolurdu.
istanbul'a kimliğini verenler; mimar sinan, sedefkar mehmet usta, ıtri, seyyid nuh, hafız post.
yahya kemal'in etrafında çıkarılan dergah mecmuasına; ahmet haşim, abdulhak şinasi hisar, mustafa şekip tunç, hasan ali yücel, ali mümtaz arolat, necmettin halil onan, mustafa nihat özon, nurullah ataç gibi isimler katılırlardı.
istanbul, parisi taklit ettikçe istikbalini tehlikeye atıyordu.
manzara bir ruh halidir. içinde bulunduğumuz duruma göre manzara anlam kazanır.
tıpkı kendimiz gibi, geçmiş zaman da bizdeki aksiyle tekevvün halindedir. kainatımızı nasıl kendi akislerimizle yaratırsak, maziyi de düşüncelerimizle, duygularımızla ve değer hükümlerimize göre yaratır, değiştiririz.
en büyük meselemiz budur: mazi ile nerede ve nasıl bağlanacağız. hepimiz bir şuur ve benlik buhranının çocuklarıyız, hepimiz hamletten keskin bir olmak veya olmamak davası içinde yaşıyoruz.
en iyisi bırakalım hatıralar içimizde konuşacakları saati kendiliklerinden seçsinler.