Ferit Edgü- Van Gogh Yüz Yıl Sonra
* Aşağıdaki yazılar Ferit Edgü'nün, yüzüncü yılında Van Gogh anısına kaleme aldığı kitaptan doğrudan yapılmış alıntılardır. Van Gogh ile ilgili yabancı kaynaklardan müteşekkil büyük bir literatür vardır. Türkiye'den bir yazarın, sanatçı kimliğiyle Ferit Edgü'nün bu literatüre yaptığı katkı oldukça anlamlıdır. Bir Türk yazarın kaleminden Van Gogh'un yaşamını, resimleri ve sanatını okumak baya zevkli.
Çünkü özgürlük de, kurtarıcı ışık da yaratıcılıktadır, resimdedir.
Ama gene de devam eder. Ressam olmaya karar verdikten sonra, yalnızca resim yapacaktır.
Oysa, karar çoktan verilmiştir. Tüm başarısızlığı, bu içinde patlamayı bekleyen ressamlığından kaynaklanıyordur da, ne o, ne başkaları biliyordur.
Dünyanın çamuruna bulaşmamanın tek yoludur yaratmak.
Çünkü başkalarının diliyle konuşarak sanatçı olunmaz.
Mutsuzluğu, yalnızlığın bir uzantısı olarak, yazgısı olarak kabullendiği kesin.
O yalnızca, acının sevince; yalnızlığın birlikteliğe; gecenin gündüze dönüşmesini istemektedir.
Belki bu istekle, yıldızlı gecelerin resmini yapmak cesaretini göstermiştir.
"Anarşi, karamsardır."
Karamsarlıkta doğar ve bu karamsarlığı yansıtır.
Van Gogh'un hayranlık duyduğu Japon resminin ustalarından Hokusai, ömrü boyunca, otuz-sekiz kez adını değiştirmiştir. Her üslûp değişiminde, gelenek gereği, adını (imzasını) da değiştirmiştir.
Kimi zaman yenilgiye uğramış olmak, zafer kazanmaktan daha önemlidir.
Gün boyu yaratılan, gece boyu düşlenen resimler.
Deliler gibi çalışır.
Çoğu kez, bir akıl hastasını iyileştirmek, onu öldürmek demektir. Ya da onu "intihar etmek".
Van Gogh, dünyaya bakan ve gören ve resminde bu gördüğü, algıladığı dünyadan yola çıkarak yepyeni, özgün, kişisel bir dünya yaratan sanatçılardandır.
(İktidarsız Kafka'nın, mektuplarını, romanlarını yazarken orgazm olduğuna inanan ben, iktidarsız olmayan Van Gogh'un her başarılı bulduğu resmi bitirdiğinde orgazm olduğuna niçin inanmayayım?)
Nietzsche, 1889'un bir günü şöyle bir not düşmüştür; "Elveda, bana izin verilenden ötesini gördüm."
Van Gogh, Nietzsche'yi aynı yıl, aynı ay, aynı gün şöyle yanıtlayabilirdi: "Günaydın, bana izin verilenleri görmeye çalışıyorum."
Van Gogh, 1936 yılma değin yaşayacak olsaydı, XX. yüzyıl resim sanatı kuşkusuz, bambaşka bir yol izleyecek, tarihi de bugünkünden farklı olarak yazılacaktı.
Ama o, resimleri bir kez gerçekleştirdiğinde (yoksa doğurduğunda mı demeliyim?) onları unutuyordu.
Resimleri üzerine titreyen ressamlardan değildi. Üzerine titrediği resimler, üzerinde çalıştığı ya da kafasının içinde olup da henüz gerçekleştirmediği resimlerdir.
Resmi "doğurmuş" ve o resimle artık/sanki bir ilgisi kalmamıştır.
Öylesi bir yaratıcılık, doğurganlık içindedir ki doğmuş çocukları değil, doğurmakta olduğu ve yarın doğuracağı yapıtlardır onu ilgilendiren. Ona acı çektiren. Onu coşturan.
Ama onlardan farklı olarak bir isteği vardır: yaratma özgürlüğünün kendisine verilmesi. Çünkü ancak böylece Vincent olarak kalabilir.
Eğer yaratmayı, resmini yapmayı sürdüremezse, işte o zaman gerçekten hastalığına teslim olacaktır.
Resimde, der, beni yaşamdan koparıp alacak yolu arıyorum yalnızca."
Çoğu kez krallar kadar zengin olduğuna inanır. "Parasal olarak değil elbet, ama (her gün aynı olmasa da), çalışmalarımda kendimi tüm ruhum ve yüreğimle adayacağım bir şeyler bulduğum için, bu yaşamıma anlam kazandırdığı, esin kaynağı olduğu için zenginim."
Ve ne olursa olsun yaşamım yönlendirecek işi bulmuş birinin, Tanrı'nın büyük armağanına kavuştuğunu öylesine iyi biliyorum ki kendimi bahtsızlar arasında saymam söz konusu değil."
Van Gogh, son derece açık bir biçimde gerçek kurtuluşu dile getirir: "Herkesin kendi düğümünü kendinin çözmesi gerek."
"Devam etmek, devam etmek, işte gerekli olan bu..."
Deliliğinin tek denge öğesi.
Van Gogh'un ölüm döşeğinde kardeşi Theo'nun kulağına fısıldadığı son sözleri: "Bir cehennemde yaşadım. Gittiğim yerde daha kötü bir cehennem olamaz.''
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder