Theo'ya Mektuplar- Vincent Van Gogh
*Aşağıdaki yazılar Van Gogh'un kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplardan doğrudan yapılmış alıntılardır. Van Gogh'un ressamlığa başlama süreci, bu esnada karşılaştığı zorluklar, bu zorluklarla nasıl baş ettiği ya da edemediği, resim, sanat ve doğa hakkındaki felsefi ve teorik görüşleri barındırması bakımından bu mektupların gün yüzüne çıkarılması oldukça önemlidir.
Bir zamanlar, korkunç azmi ve içten duygularıyla cesaret kırıcı bütün tersliklerle -açıkça tam bir yeteneksizlik- mücadele etmeyi üstlenen bir ressam yaşamışsa, bu Vincent van Gogh’tur.
İlk eskizlerinde en iyimser eleştirmenler bile ilerisi için hiçbir ümit ışığı bulamamışlardır. Fakat inanılmaz bir azim ve hırsla Brüssel’de, Haag’da, Nuenen’deki baba evinde ve Antwerpen’de çalışarak yatkın olmayan elinin en sonunda gözünden ve ruhundan gelen emirlere itaat etmesini sağlamıştır.
Üstün yetenekli veya sanat konusunda yeterince bilgi sahibi olan diğer birçokları gibi değil de sadece, her şeyden çok resim çizmek istediği ve sabır, sebatla, çalışmayla anlatım yolunu bulacağına inandığı için en sonunda bir sanatçı olabilmiştir.
Vincent yeteneksizliğini sadece kabul etmekle kalmıyor, onu bazı durumlarda vurguluyordu da. Doğanın ondan bazı şeyleri esirgediğini bildiğini, ama yoğun bir çalışmayla bunları elde edebileceğini herkese kanıtlamak istiyordu. Yeteneğe bir önyargı gözüyle bakıyordu
Fakat bu öğrenme süreci ne kadar zor geçmiş, ne kadar uzun sürmüştü! Benzersiz bir fedakârlık ve çalışma hırsı ile insanın hissettikleri ile becerebildiklerini ayıran çelikten duvarlan sabırla yıkmıştır. Resim sanatı tarihinde bununla ölçülebilecek bir başka örnek yoktur.
Modern sanatın başlangıcında, kendini tembel ve beceriksiz olmaktan yepyeni bir dünyanın yaratıcılığına dönüştüren bir insanın, yorulmak bilmez uğraşları durmaktadır.
Dünyayı etkileyebilmek için insanın kendini feda etmesi gerekmektedir.
İnsan yalnızca mutlu olmak ve namuslu yaşamak için dünyaya gelmemiştir. Topluma yararlı olabilmek, ruh yüceliğine erişmek ve hemen tüm insanların varlıklarının içinde sürüklendiği bayağılığı aşabilmek için yaratılmıştır insan.
1879 kışından sonra Vincent tüm olarak yapıcı sanata dönmüştür. Artık bugüne kadar olduğu gibi ara sıra değil, sıkı bir çalışma hırsı ve hatta inatçılığa varan bir sabırla çiziyordu.
Sabret, önceden ne olacağımı bilmememe rağmen, bir işçi gibi çalıştığımı belki sende görürsün; herşeye rağmen biraz insani özellikler taşıyan karalamalar yapabilmeyi istiyorum.
Fakat her seferinde daha az çalışmak yada aç kalmak şıklarından birini seçmem gerektiğinde, ben hep aç kalmayı tercih ettim.
Yaratıcılık bitmez tükenmez bir arayış, sonsuz bir cesaret, sonu ve sınırı olmayan bir macera olmuştur.
Vincent Mart 1886’da Paris’e geldiğinde 33 yaşındaydı ve 6 yıldır öğrenim görmekteydi. Fakat hâlâ bilgisini arttırmak için çok çalışması gerekiyordu.
1879 kışından beri onda karakteristik hale gelen çalışma hırsını Paris’te de gösteriyordu
Onun boş atölyede öğleden sonraları tek başına nasıl çalıştığını anlatmaktadır. Hiç yorulmamacasına çiziyor, beğenmediği eskizleri yırtıyor, çizdiklerini kontrol ediyor ve zaman zaman kâğıdı yırtacak kadar hırsla, vahşice siliyordu.
resim yapmanın her şeyden önce yeteneğe bağlı olduğu inancındalar, -evet, bir yetenek işi ama onların düşündükleri gibi değil. İnsan ellerini kullanmalı ve yeteneğin kendiliğinden ortaya çıkmasını beklemeden başlamalı, işte zor olan bu başlangıçtır. Şüphesiz ki bir şeyler var, ama kesin olarak hiçte onların düşündükleri gibi değil. İnsan çalışarak öğrenir, resim yaparak da ressam olur.
Yaşamakla resim çizmek sanki aynı şey, insan çabuk ve kararlı davranmalı, olayları enerjik bir şekilde kavrayarak, anahatları çabucak ortaya çıkarmalıdır. Burada tereddüde, şüpheye yer yoktur. Eller titrememeli, bakışlar etrafa yönelmeden yalnız gerekli olanın üzerinde yoğunlaşmalı ve insan yaptıklarına öylesi ne dalmalı ki, boş tual veya kağıdın üzerinde ortaya çıkardıklarına kendisi bile şaşmalıdır. Hesap kitap, uygulamaya başlamadan önce yapılmalıdır. Zira uygulama başladığı anda düşünmeye ve hesap etmeye yer yoktur.
Elimden geleni yapacağım, hatta yaptıklarım orta karar bile olsa hiçbir şekilde küçümsemeyeceğim. Zaten insan orta karar olanı küçümserse, belli bir düzeyin üstüne de çıkamaz. Kanımca herhangi bir şekilde başlanmalı, sıradan olanlara da saygı duyulmalı, bunlarında bir anlamı olduğu ve ancak büyük bir çaba gösterilerek erişilebildiği unutulmamalıdır.
Yaşamakla resim çizmek sanki aynı şey, insan çabuk ve kararlı davranmalı, olayları enerjik bir şekilde kavrayarak, anahatları çabucak ortaya çıkarmalıdır. Burada tereddüde, şüpheye yer yoktur. Eller titrememeli, bakışlar etrafa yönelmeden yalnız gerekli olanın üzerinde yoğunlaşmalı ve insan yaptıklarına öylesi ne dalmalı ki, boş tual veya kağıdın üzerinde ortaya çıkardıklarına kendisi bile şaşmalıdır. Hesap kitap, uygulamaya başlamadan önce yapılmalıdır. Zira uygulama başladığı anda düşünmeye ve hesap etmeye yer yoktur.
Eğer resme armoni katılmak istenirse, ter içinde kalıncaya kadar çalışmak gerekir ve bu arada düşünmeye hiç fırsat yoktur
Ve her zaman bunun böyle sürmeyeceği, ileride ilham duyulmayan, bedbin günlerin de gelebileceği unutulmamalıdır.
Başlangıçta doğa çizere daima güçlükler çı karır. Ama gerçekten başarmak isteyen biri bu güçlükler karşısında mücadeleden vazgeçmez, tersine bu güçlükleri yendikçe, üstesinden geldikçe insanın hevesi artar ve sonunda gerçek ressamla doğa birbirlerini bulurlar
Yenmesi gereken şeylerin içinde kendi eli de vardı. Elinin itaat etmeye başlamasıyla bu mücadele için gerekli ümide kavuşmuştu. Mücadelesinde esas olan ise her zamanki korkunç hızı idi. Bir işe ilk adımı atmak başarmanın yarısıdır.
Ama çileli bir insan olan ben yaşamımdan daha değerli olan yaratıcı gücüm olmaksızın hiçbir şey yapamam..
Geçirdiği bir yıllık süre içinde Vincent 190 yağlı boya ve 108 kara kalem çalışması yapmıştır: Jan Hulsker’in hesaplamasına göre haftada ortalama dört yağlı boya tablo ve iki kara kalem çalışması. Bu ancak bir rüzgâr hızıyla gerçekleştirile bilirdi ve ressamı yaratırken mutlu ederdi. Kendine olan güveni de artmıştı.
Yaşayabilmek için kendisinden daha büyük bir şeye ihtiyacı vardı. Aradığını sonunda buldu ve ona yaratma gücü adını verdi.
Doğal yeteneği olmayan van Gogh ise, amansız bir irade gücüyle görsel tekniklere hâkim olma mücadelesi veriyordu.
Önceleri sebepsiz gibi görünen inancı burada parlak bir zafer kazanıyordu.
İşine ayırdığı zihin enerjisi âdeta bireyselliğini kemiriyor onu ayakta tutan güçleri tüketiyordu
"Dua et ve çalış”.
Umarım mutlu ve verimli bir yıl geçirirsin. Şu yaşadığımız yıllar çok önemli, gelecekteki birçok şey bunlara bağlı.
“İki yana düşmüş ellerinizi kaldırın,” diye yazar Incil’de, “dermansız dizlerinizi de..” Sonra müritler bütün gece çalışıp da hiç balık tutamadıklarında, “yeniden denize çıkın, daha derinlere gidin, ağlarınızı yeniden serin” denmiştir onlara.
Basit ve düzenli çalışmaya alışmak, bunda direnmek, geçirdiğim bütün o duygusal yıllardan sonra, kolay değil.
Yorgunsak eğer, bu daha önceden çok uzun bir yolu yürüdüğümüzden değil midir?
Ah, kendimden duyduğum bu kuşkudan kurtulabilsem, sonunda kazanacağıma, başaracağıma değin kesin bir inanca kavuşabilsem!” Bir ses karşılık vermiş ona: “Kesinlikle bilseydin, ne yapardın o zaman? Kesinlikle inanıyormuşcasına davran şimdi, yanılmayacaksın. “Ve adam kuşkuyla değil de inançla dolu olarak yoluna gitmiş, işinin başına dönmüş, artık kararsızlık, ikirciklik yokmuş içinde.
Tüm içtenliğiyle yaşayan, türlü dertlerle, binbir düş kırıklığıyla karşılaşan, ama bunlardan yıkılmayan, bunlara boyun eğmeyen kişi, işleri her zaman rast gitmiş ve görece bir refah içinde yaşamış kişiden çok daha değerlidir.
İnsan bir tek konuda tam anlamıyla ustalaşırsa ve o tek konuyu çok iyi anlamışsa, fazladan daha birçok şeyi de derinden kavrayacak, anlayabilecektir.
Şimdi tutturduğum yolu sonuna dek sürdürmek zorundayım; okumaz sam, kendi bildiğim gibi çalışmazsam, hiçbir şey yapmazsam, aramaktan vazgeçersem, işte o zaman yok olurum. En acı yazgı olur benimki.
İnsanı kendi içinde kapalı tutan, çevresine aşılmaz duvarlar ören, hatta, sanki toprağa gömen şey nedir, her zaman bilemeyebilir, ama, yine de birtakım parmaklıkların, kapalı kapıların, duvarların varlığını hissederiz. Bütün bunlar hayali mi, kafamda uydurduğum fanteziler mi? Sanmıyorum. Sonra soruyorsun kendi kendine: “Tanrım! Daha çok sürecek mi bu? Hep mi böyle sürüp gidecek? Sonsuzluğa dek mi?
İnsanlar çoğu kez ellerinde olmayan nedenlerden dolayı hiçbir şey yapamama durumunda kalırlar. Kim bilir hangi korkunç, korkunç, çok korkunç kafesin içine hapsolmuşlardır. Kurtuluş da var bir yerlerde, biliyo rum, geç kalmış bir kurtuluş.
Kee’ye olan aşkımın ger çek anlamını da bu yolla görebiliyorum ve şimdi artık çalışmaya başladım ya, sevdiğimin uğruna çalışacağım, onun uğruna, yeniden melankoliye ka pılmayacağım, sinirimi bozmayacağım
Kendi kendime söz vermiştim: melankoliye kapılmayacağım, sersemlemeyeceğim ki, tam ilerlemeye başladığı sırada çalışmalarım aksamasın.
Suluboya resim yapamıyorsam bunun başlıca nedeni, desen konusunda daha uzun süre çalışmaya, oranlama ve perspektifi daha iyi öğrenmeye gereksinmem oluşu.
“Sanat bir savaştır, bu işe başını koymak gerek”. “Birçok köle gibi çalışmak söz konusu: Kendimi kötü ifade etmektense hiçbir şey dememeyi yeğlerim”.
Theo, ekmeğim sizin elinizde, bana yüz mü çevireceksiniz?
Ancak, bunları bana geri göndermeni istiyorum. Bir yıl sonra, herhalde çok daha değişik çiziyor olacağım ve çalışmalarımın temeli de bu etüdler olacak
Başka türlü düşünemiyorum, dertsiz, sıkıntısız bir yaşam aramıyorum; yalnızca bunların dayanılmaz hale gelmeyeceğini umuyorum... Çalışabildikten, senin gibi birkaç kişinin sevgisine sahip olduktan sonra, neden dayanılmaz olsun dertler, sıkıntılar?
Böylece gücümün büyük çoğunluğunu da dertlere sıkıntılara değil, çalışmalarıma harcayabili rim.
Böylece gönderdiğin parayla serseri bir yaşam sürmediğimi de göreceksin.
Yeterince zaman kaybettim, çalışmalarıma yeniden başlamalıyım. Böylece, iyi olsam da olmasam da, de sen çizmeye koyulacağım, düzenli olarak, sabahtan geceye kadar.
Çalışmadan duramayacağım artık. Sanat kıskanç mı kıskanç, hastalığı kendisine yeğ tutmamızı istemiyor, ben de onun emirlerini yerine getiriyorum.
İnatçı sözcüğünden her şeyden önce sürekli, duraksız çalışma anlıyorum; ama bunun yanı sıra, şu ya da bu kişi şöyle ya da böyle dedi diye kendi görüşlerinden vazgeçmemek de var işin içinde.
Kardeşim benim, birkaç yıl içinde, hatta, belki de şimdiden azar-azar, elimden çıkmış iyi işler görmeye başlayacaksın, bunlar benim için yaptığın fedakârlıkların karşılığı olacak. Öylesine içtenlikle umuyorum ki bunu.
Şu küçük beşiği inatla yüz kez daha çizebilmeyi umuyorum -bugün künü saymadan.
O alandaki eksiklerimi tamamlayacağım ama, desen çizerken ve perspektif kurarken elimin yanılmayacağı duruma gelinceye dek çok çok çalışarak.
Israrla desen yapmayı sürdürmemin iki önemli nedeni olduğunu anlarsın umarım. Birincisi, en önemlisi, elimin desende hiç şaşmayacak duruma gelmesi isteği.
Uzun ve sürekli çalıştıktan sonra, bir şimşek hızıyla desen yapabilmeyi sağlıyor bu -deseni bir kez kurduktan sonra da, gene şimşek hızıyla boyaya bilirsin artık..
Bırakma kararım vermemin nedeni de, birtakım başka etkenlerin yanı sıra, desenimden tümüyle emin olmamamdı. Ancak, yalnızca desen yapmakla uğraştığım altı ay geçti aradan
Oysa şimdi, gemimi suya indirdim.
Kendime bulduğum çare senin de işine yarar gibi geliyor -açık havada gezmek, resim yapmak.
Ama asıl ilacım resim yapmak.
Resim yaptıkça daha çok yapmak istemesi de cabası...
Neyse, ilerleme ancak çalışıp çabalamayla gerçekleşecek
“Hayatta yapacağı işi bulmuş olan kişi Tanrı’nın inayetine kavuşmuştur”.
Öte yandan, şurası da bir gerçek ki, kötü iş çıkardığında duyduğun hoşnutsuzluk, bir şeyleri başaramamak, teknik zorluklar, korkunç melankoliye kaptırabiliyor insanı.
Sonra, bu umutsuzluğu, bu melankoliyi yutmak, kendi kendine olduğun gibi katlanmak, kenara çekilip vazgeçmek için değil, tüm eksiklerine, kusurlarına ve bunların üstesinden gelebileceğinin şüpheli olmasına karşın çabalamaya devam etmek için... işte bunlar da res samların mutlu olmamalarının sebepleri...
Kendi kendinle savaşmak, daha iyiye, daha güzele doğru gitmeye çabalamak, enerjini yenilemek...
Borinage’ın tablosunu yapmak öylesine zor, öylesine görece tehlikeli bir şey ki, o sırada insanda rahat, huzur, keyif, hiçbir şey kalmaz. Gene de elimden gelse girişirdim bu işe.
Bir ressam, ilk dönemlerinde, bilincine varmadan yaşamı kendi kendisi için zorlaştırıyor -işin ustası olmadığı duygu sundan kaynaklanıyor bu- günün birinde ustalaşıp ustalaşmayacağım kesin olarak bilmemesinden -ilerleme kaydetme hırsından, kendine güvenememesinden- karmakarışık bir çalkantı, heyecan duygusundan kurtulamıyor ve aslında acele etmek istememesine karşın, garip bir aceleye kaptırıyor kendini.
İnsanın olgunlaşabilmesi için zorluklara, acılara katlanması gerek.
Beni ilgilendiren, doğrudan doğruya benim sorumluluğumda olan şey, içine düştüğüm durumları en iyi biçimde değerlendirebilmek ve elimden geldiğince ilerlemeye çalışmak... imgelemimde ciddî çalışmalarla dolu uzun yıllar canlandırıyorum -ilk otuzdan çok daha güzel geçecek yıllar..
İngilizlerin şu deyişi çok doğru “bir işin iyi yapılmasını istiyorsan kendin yapacaksın, başkasına bırakmayacaksın.”
Bana sorarsan, çoğu kez krallar kadar zenginim. Parasal olarak değil elbet ama (her gün aynı olmasa da) çalışmalarımda kendimi tüm ruhum ve yüreğimle adayacağım bir şeyler bulduğum için, bu yaşamıma anlam kazandırdığı, esin kaynağı olduğu için zenginim.
Ne olursa olsun, yaşamını yönlendirecek işi bulmuş birinin, Tanrı’nın büyük armağanına ka vuştuğunu öylesine iyi biliyorum ki, kendimi bahtsızlar arasında saymam olasız.
Demek istediğim, belirli, görece büyük zorluklar içinde olabilirim, yaşamımda kasvetli günler olabilir, ama bahtsızlar arasında adımın geçmesini istemem; doğru da olmaz bu.
Yapmak istediklerimi yapmayı beceremediğimde yalnızca kendimi suçladığımı da bilmeni isterim.
Yani, birkaç yıl içinde, tüm sevgimi, yüreğimi ortaya koyarak, enerjiyle çalışarak bir yapıt oluşturmalıyım.
Kabullenilmesi gereken olgu şu: Resim çalışmalarım dışında her şeye kapalı olmaya kesin kararlıyım.
Kendimle ilgili olarak bildiğim bir şey de şu: Kişinin yaşamında en önemli şey görevinden dönmemesi, görevi konusunda uzlaşmaya girişmemesi.. Görev mutlaktır. Peki, ya sonuçlar? Onlardan sorumlu değiliz; ama görevimizi yapmak mı yapmamak mı seçiminden kesinlikle sorumluyuz.
İstediğim, yaptığım bir iş altı kez kötü çıkarsa ve ben cesaretimi yitirmeye başladığımda, ‘şimdi yeniden, yedinci kez denemelisin’ diyebilecek biri..
Yeteneğin kendiliğinden ortaya çıkmasını beklemek yanlış. Evet, içinde bir şeyler olacak elbet, ama milletin ileri sürdüğü gibi bir şey değil. Çalışmakla kusursuzluğa varılabilir: İnsan resim yapa yapa ressam olur.
Ve birden içime öyle sıkıntı bastı ki, unutabilmek için bir şeyler çiziktirmek zorunda kaldım.
Her geçen gün şuna daha çok inanıyorum ki, en önce doğa ile boğuşmayan insanlar hiçbir zaman başarıya ulaşamıyorlar.
Her neyse, ne olursa olsun, insanlar yaptıklarımı ve bunları yapış biçimimi ister onaylasınlar ister onaylamasınlar, ben, doğa bana sırrını açıncaya değin onunla boğuşmaktan başka bir yol bilmiyorum kendim için.
Başarısız bir şey yapmayı, boş oturup hiçbir iş yapmamaya yeğlerim.
Gücüm ve hevesim yerindeyken deli gibi çalışmaktan başka ne yapabilirim?
Ki asıl yaşantım o benim, yani, yaratma gücüm...
Tersine, yaşamak ve birçok şey yapabilmek için sükûnet, enerji ve cesaret ilham eden bir din olmalı.
İpin ucunu yakalamış durumdayım artık ama çok karışık bir iş.
Uzun mektup yazmıyorum, çünkü yarın sabah çok erkenden, sabahın serin ışığında resim yapmaya başlayıp akşama tuvali tamamlamak niyetindeyim.
Çalışma açısından bu son ay fena geçti sayılmaz; üstelik çalışmak beni avuttuğundan, daha doğrusu denetimi yitirmemi engellediğinden, kendimi çalışmaktan alıkoymuyorum.
Yaşam böylece geçip gidiyor, zaman geri gelmiyor; bense işte bu yüz den, kaçan çalışma fırsatlarının bir daha elde edilmeyeceğini bildiğim için, hiç durmadan çalışmaya kararlıyım.
Şiddetli bir kriz sonucu resim yapma yetisini tümüyle yitirebilecek benim gibi biri için özellikle önemli bu.
Çünkü her gün yeni baştan saldırıya geçtiğinde, başarı ile bitirdiğin işlerin sayısı kadar tuval bozmak zorundasın aynı zamanda.
Doğaya bakarak yılmadan çalışırsan, önceden kendi ne “şunu ya da bunu yapmak istiyorum” demeden, sanki bir çift pabuç yapıyormuşsun gibi sanatsal endişeler duymadan çalışırsan, belki her zaman iyi işler çıkarmazsın ortaya, ama kimi günler hiç beklemediğin bir anda öyle bir konu yakalarsın ki, bizden önceki büyüklerin işleriyle boy ölçüşecek güçtedir.